ANA SAYFA | DERGİ EKİBİ | ABRAŞİYEMİZ | WEB MASTERLAR | BİZE ULAŞIN | ARŞİV

METROPOLİTİMİZDEN

metropolitimizden01.gif

† Filüksinos Yusuf ÇETİN
Ruhani Lider ve Patrik Vekili

“Ferisilerden biri İsa’yı yemeğe çağırdı. O da Ferisinin evine gidip sofraya oturdu” (Luka 7:36)

İsa Mesih, tanrısal yetkisiyle insanların kalplerini bilir, kendisine sığınanları tamamen günah yükünden kurtarabilir.

Ferisilik İsa’nın zamanındaki Yahudiliğin başlıca mezheplerinden biriydi. Ferisiler, büyük bir özenle Tanrı buyruklarını ve din yetkililerince saptanan kaideleri (yani, Yahudi Şeriatı’nı) tutmaya uğraşırlardı. Çevrelerindekilere dindar, “iyi insanlar” olarak görünürlerdi. Gerçi bir dereceye kadar iyiliği severlerdi, ama aynı zamanda onların arasında gururlanma, kendini beğenme ve başkalarını hor görme çok yaygındı. Çoğu zaman yoksul, zavallı kimselere karşı gerçek bir merhamet duygusundan daha çok, bencil bir sevap kazanma düşüncesi ve insanlar tarafından övülme arzusu, davranışlarını yönlendirirdi.

İsa, Yahudiler arasında bir öğretmen olarak tanınmıştı. Çok sayıda insan O’nun öğretiş ve mucizelerine hayran kalmıştı. Aynı zamanda İsa, toplum tarafından hor görülenlere, garibanlara, fakir olanlara büyük ilgi gösterirdi. Bu da Ferisilerin hiç hoşlarına gitmiyordu. Bu aynı zamanda İsa’ya karşı büyüyen bir düşmanlık duygusuna neden oldu. Ama Ferisiler arasında merak edip İsa hakkında daha fazla öğrenmek isteyenler de vardı. Nedense Ferisilerden birisi günün birinde İsa’yı evine davet etti. İsa Ferisilerden çoğunun kendisini hor görüp aşağılamak için fırsat kolladıklarını bildiği halde Ferisi Simon’un davetini kabul etti. Onun evine gidip sofrasına oturdu.

“Kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın Ferisinin evinde olduğunu öğrenince, hoş kokulu bir yağ getirdi.” (Luka 7:37)

Eski dönemlerde konuklara ziyafet verildiği zaman, davet edilmeyenlerin de gelip konukları görebilmesi adetti. Özellikle konuk bir din öğretmeniyse, meraklılar sık sık ziyafet evine gelirlerdi. Böylece ayetimizde sözü edilen kadın da kimseye bir şey demeden eve gelip İsa’ya yaklaşabildi.

Bu kadın kentte kötü olarak tanınır, diğer insanlar tarafından aşağılanır, hor görülürdü. Bu günahlı yaşamından kurtulmak, kötü alışkanlıklarını bırakmak ve böylece diğer insanlar tarafından iyi olarak kabul edilmek onun için imkânsızdı. Bu kadın İsa’nın düşkün olanlara karşı gösterdiği iyilik, sevgi ve merhamet hakkında bir şeyler duymuş olmalıydı ki, son umudunu İsa’ya bağlayıp O’nun kaldığı eve gelmişti. İsa’ya bağladığı umut boşa gitmeyecekti.

“Kadın, ağlayarak arkadan İsa’nın ayaklarına yaklaştı.” (Luka 7:38)

Günahlı bir kadın, elinde bulunan, kaymaktaşından yapılmış bir yağ kabıyla İsa’nın ayakları dibine yaklaştı. Kadın, İsa’nın ayakları dibinde durarak ağlıyordu. Akan gözyaşlarıyla ayaklarını ıslattı, saçlarıyla da kuruladı. Durmadan İsa’nın ayaklarını öpüyordu. Daha sonra bu pahalı yağı ayaklarına sürerek O’nu meshetti. İsa’ya sunduğu bu tapınma ve kurban, kadının İsa’ya sunulabilecek hiçbir şeyin yeterince değerli olmadığına inandığını göstermektir. Kadın, bununla İsa’nın kendisini tüm günahlarından kurtarabilecek tek kişi ve kurtarıcı olduğuna yürekten inandığını açıkça belirtiyordu. Bu imanı ise, onu yanıltmadı.

Günahlı kadının yaptığına daha yakından bakalım. Bu kadın, işin sakıncasına, ayıbına bakmadan kendisini alçaltıyor, aynı zamanda İsa’ya sevgisini, umudunu gösteriyordu. Ağlamakla pişmanlığını, İsa’nın ayaklarını yıkamakla köle hizmetini, saçlarıyla kurulamakla sevgisini, yağ sürmekle minnettarlığını gösteriyordu.

Bu kadın toplumda, özellikle Tanrı’ya inandıklarını söyleyenler tarafından hor görülürdü; ama bu kadın günahlı olduğunu görmüş ve kendisini bu günahlarından kurtarabilecek kişinin kim olduğunu da kavramıştı. Dindar ve iyi biri olarak bilinmek insanı kurtarmaz, ancak günahlı olduğunu kavrayıp da bu günahları affeden kişiye gelen kimse kurtuluş bulur.

“İnsan yüze bakar, ama Rab yüreğe bakar.” (I. Samuel 16:7)

Düşük bir yaşam süren bu kadın İsa’ya dokunmasına İsa’nın nasıl bir tepki göstermesini beklerdiniz? İşte ziyafet sahibi de İsa’nın göstereceği tepkiyi dikkatle bekliyor ve O’nun Tanrı’dan gelip gelmediğini bir deneyden geçirmek istiyordu. Eğer İsa bir peygamber olsaydı, bu kadını hemen tanıyıp ondan tiksinti duyması gerekmez miydi? Bu şekilde düşünen ev sahibi İsa’nın kadını kovmadığını görünce içinden mırıldanmaya başladı. Kendi kendine: “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan şu kadının kim ve ne tür günah işleyen birisi olduğunu bilirdi!” dedi. Oysa İsa, insanın yüreğine bakıyor. Zaten Mesih günahlı insanları kurtarmak için gelmiştir.

Neden bir din adamı bu kadını böylesine hor görüyordu? Çünkü kendi iyi işlerini kadının günahlı yaşamıyla karşılaştırıyordu. Ama bu kıyaslama yerinde miydi? Ferisi zengindi, yaşam koşullan rahattı, Şeriat kurallarına titizlikle ilgi gösterebilirdi. Kadının hayat düzeni ise büsbütün bozguna uğramıştı. Herhalde ailesi onu terk etmiş, kocası da boşamıştı. Hayatını düzenli bir raya oturtmaya gücü yetmiyordu. Yalnızlığı, kimsesizliği onu kötü yollara sürüklemişti. Bu durumda Ferisinin kendini beğenmesi mi, yoksa acıması mı yerinde olurdu? Bütün bunlara İsa ne diyecekti?

Doğruluğuyla övünen Ferisi, İsa’ya kuşkulu gözlerle bakıyor, günahlı bu kadın ise İsa’ya saygı, bağlılık, sevgi gösteriyordu. Peki, siz bu durumu nasıl yorumlarsınız?

Ferisi, İsa’nın kadına göstereceği tepkiyi bekliyordu. Ama İsa Ferisinin düşüncesini anlamıştı. Ona, ”Simon, sana diyeceğim var.” dedi. Bunun üzerine Simon İsa’nın ona, “Bu kadının içeriye girmesine neden izin verdin?” diyeceğini sanmış olmalı. Ama İsa kimsenin beklemediği şekilde yanıt verdi. Merhametle ve sevgiyle düşene yardım etmenin gerekliliğini gösterdi.

İsa Ferisi Simon’un düşüncelerinden geçenleri kendi ruhunda bildiği için, ona dönerek, “Sana bir şey söyleyeceğim, Simon” dedi. İsa, oradakilere alacaklı ile iki borçlu öyküsünü anlattı. Alacaklıya, birinin beş yüz bin, diğerinin de elli bin lira borcu vardı. Bunların her ikisi de borçlarını ödeyemediklerinden, alacaklı onların bu borçlarını silmeye karar verdi. Tam bu arada İsa Simon’a şu soruyu sordu: “Peki, sence onu hangisi daha çok sevecektir? “ Ferisi doğru bir yanıt vererek, “Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan” dedi. Bu gerçeği kabul etmekle Ferisi, İsa’nın birazdan göstereceği gibi, kendi kendisini yargılamış oluyordu.

Tanrı’nın kutsallığı karşısında her insan borçlu, lekeli ve suçlu çıkar. Günahlarımız bizi suçlu çıkarır. İyi işlerimiz de günah yükümüzü kaldıramaz, tersine, iyi işlerimize de çoğu zaman yürekten çıkan çirkinlikler karışmıştır. Örneğin, kendini beğenmek, başkalarını hor görmek, kibir gibi. Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: “Bütün doğruluk işlerimiz kirli paçavra gibidir” (Yeşaya 64:6)

İsa’nın sözlerine göre, hem borcu çok olanın, hem de az olanın borçlarını ödemeye olanakları yoktur. Oysa Tanrı bağışlamaya hazırdır. Günah bunalımının çıkmazlığını anlayan bir kimse nasıl bu affı özlemesin? Affı kavramış, tatmış olan bir kimse nasıl içten rahatlamasın? Neden o kadar çok insan bu aftan uzak, huzurdan yoksun kalıyor?

İsa, günahlı kadını gösterip dindar Simon’a şunları söyledi: “Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Fakat bu kadın ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi. Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve geldiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor. Sen başıma yağ sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma hoş kokulu yağ sürdü. Bu nedenle sana şunu derim ki, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan az sever. “

Bir insanın Tanrı önündeki doğruluğu, sadece yapmış olduğu işlerden ibaret değildir. Doğruluğun kökü insanın kalbindedir; yoksa insan doğru olmaz. Simon, ne günahlı kadına merhamet etti, ne İsa’ya saygı duydu. Hatta bazı konukseverlik adetlerini yerine getirmeyi dahi önemsemedi. İsa’nın zamanında ev sahibi, gelen misafirleri birer öpüşle selamlardı. Ondan sonra eğer ev sahibi zenginse uşakları, misafirlerin ayaklarını yıkardı, çünkü ayaklara çarık giyildiğinden ve yollar tozlu olduğundan ayaklar tozlanırdı. Ayak yıkanmasından sonra, ev sahibi misafirlere başlarına sürmek için bir çeşit kokulu yağ verirdi ki, bu da kolonya sunmak gibi bir şeydi.

Zengin bir din adamı olan Simon’un İsa’yı geleneklere göre karşılamaması aslında büyük bir saygısızlıktı. Kadının sunduğu hizmet, saygı ve sevgi bu din adamının ihmalinin yerini alıyordu. İsa Mesih, kadının kendisine dokunmasına karşı durmadı, onu hor görmedi, tam tersine, onun yapmış olduğu bu şeyi çok değerli saydı. Kadının bu davranışının göstermelik olmadığını gerçekten yürekten geldiğini biliyordu, çünkü İsa insan yüreğini iyi tanır.

Günah, önce yürekte başlar. Tanrı’nın sevgisine güvenmememiz, dolayısıyla O’na isyan etmemiz, Tanrı’dan bağımsız bir yaşam istememiz, sevgisizliğimiz ve bencilliğimiz, yüreğimizde meydana gelen ana günahlarımızdır.

Bir Allah adamı, “günah, kişinin kendine, ilişkilerine zarar vermesidir” dedi. Gerçekten de günah, insanın ruhunu, yüreğini kirletir, dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkileri ve yaşam koşullarını gitgide düzensizliğe sürükler. Bu düzensizlik kadının yaşamında besbelliydi. Kadın artık hem durumunu saklamaktan, hem de kendi gücüyle düzeltmekten vazgeçmişti; bu nedenle var gücüyle bulduğu kurtarıcıya sarıldı. Simon ise, günahının bağışlanmasını küçümsediğinden İsa’ya az ilgi gösterdi. Kendi dindarlığına güvendiğinden affa, merhamete muhtaç olduğunun farkında değildi. Dıştan iyi, doğru bir yaşam sürdürebilirdi, ama merhametten yoksundu ve Tanrıya olan sevgisi soğuktu.

İsa kadına, “Günahların bağışlandı.” dedi. (Luka 7:48)

İsa Mesih’in kadını bağışlaması, onun günahına göz yumduğu veya günahını hafife aldığı anlamına gelmiyor. Ya da İsa, kadın istediği kadar günah işlesin, yine de affetmeye hazırım, diye kişiyi günaha teşvik de etmiyor. İsa’nın tek amacı insanı günaha bağlı olmaktan, günahtan ileri gelen Tanrı yargısından, suçluluktan, utançtan, rezillikten ve perişan durumdan kurtarmaktır. İsa günahın gücünü kırarak insanı Baba Tanrı ile barıştırır, korkuyu kaldırıp huzur sağlar, insanların arasındaki ilişkileri düzeltir, yaşam koşullarının kökten düzelmesine yol açar.

İsa’nın bu günahlı kadına, “Günahların bağışlandı.” sözünü duyanlar şaşırdılar. Onların düşüncelerine göre yalnız Tanrı günahları bağışlayabilirdi.

İsa Mesih, tanrısal yetkisiyle insanların kalplerini bilir, kendisine sığınanları tamamen günah yükünden kurtarabilir.

Birinin bir başkasının günahları için ceza çekmesi, hatta onun uğruna ölmesi düşüncesi sizi şaşırtabilir. Yalnız şunu bilelim ki, Tanrı kesinlikle günaha göz yummaz, “boşver” diyerek hiç kimseyi affetmez, çünkü sarsılmaz adaletini bozmaz.

Ayrıca günah, Tanrı’nın kişiliğine, özüne karşı gelen bir tutumdur. Bunun için günahın bedeli ölümdür, sonsuzluğa dek cehennemde Tanrı’dan uzak kalmaktır. Ancak ve ancak İsa’nın günahsız olarak bizim yerimize elem çekip ölmesiyle biz günahın hükmünden özgür kılınıp af bulabiliriz.

İsa kadına, “İmanın seni kurtardı, esenlikle git.” dedi. (Luka 7:50)

İsa kadını affetti. Aynı zamanda ondan yaşamını düzeltmesini istedi. Ona yardım etmeye hazırdı. Kadın hiçbir şey olmamış gibi eski günahlı yaşamına devam etseydi, kuşkusuz İsa’nın kendisine verdiği af ve esenlikten uzağa kaçardı.

Bugün de İsa’ya imanla gelen her günahlıya İsa kurtuluş veriyor, onları esenlikle yolluyor.

† Metropolit Filüksinos Yusuf ÇETİN
İstanbul ve Ankara Süryani Ortodoks (Kadim)
Toplumu Ruhani Önderi ve Patrik Vekili

metropolitimizden02.gif