![]() |
![]() |
|||||
>> Orta Avrupa Metropolitimiz Mor Yuliyos İsa (Yeşu) Çiçek Aramızdan Ayrıldı (1942 - 2005) >> Abune Samuel Akyön (1924 - 2006) >> Kadasetli Patriğimizin Büyük Oruç Mesajı >> Vaftiz ile Tanrıya Yaklaşmak >> Çalışmalarımızla İlgili Bir Kaç Söz ORTA AVRUPA METROPOLİTİMİZ MOR YULİYOS İSA (YEŞU) ÇİÇEK ARAMIZDAN AYRILDI (1942 - 2005) ![]() Süryani Ortodoks Kilisesi Orta Avrupa Abraşiyesi Metropoliti Mor Yuliyos İsa (Yeşu) Çiçek 29 Ekim 2005 tarihinde Almanya’da geçirdiği kalp krizi sonucunda ebediyete intikal etti. ![]() Babası Abune Yusuf oğlu Abune Barsavmo, annesi bath-kyomo Seyde olan Mor Yuliyos İsa Çiçek 1942 yılında Midyat’a bağlı Kafre Köyü’nde doğdu. 1951 yılında Mardin Deyrulzafaran Manastırı’nda Süryanice, Arapça, teoloji ve tarih eğitimine başladı. 1958 yılında öğrencisi olduğu Metropolit Mor Filüksinos Yuhanna Dolabani tarafından İncil-i Şemmaslığa (Evangeloyo) takdis edilen Metropolit Mor Yuliyos İsa Çiçek başta Bişeri olmak üzere Siirt, Batman ve Bitlis bölgelerinde uzun zaman kilise ve ruhaniden mahrum kalan birçok kişiyi vaftiz etti ve birçok çiftin nikahını kıydı. 22 Mayıs 1960 tarihinde Turabdin Metropoliti Mor İvannis Afrem Bilgiç tarafından Mor Gabriel Manastırı’nda rahiplik rütbesine takdis edildi. 1962 yılında Mor Gabriel Manastırı’nın müdürü olan Başrahip Raban Abdullahat Şabo’nun görevinden emekli olmasından sonra manastırın müdürlük görevini yaptı. 1961 – 1972 yılları arasında Mor Gabriel Manastırı’nda kaldığı süre içinde manastırın bazı bölümlerini restore ettirdi, kütüphanesini güçlendirdi ve manastırdaki eğitime büyük önem verdi. 1969 yılında kâhin olarak takdis edildi. 1973 yılında Suriye ve Lübnan’da kalan Hasyo Çiçek 1975 yılında Amerika ve Kanada Metropoliti Mor Atanasiyos Yeşu Samuel’in isteği üzerine eğitim almak için Amerika’ya gitti. Ortadoğu’dan Avrupa’ya göç eden Süryaniler için 1977 yılında Patrik Vekili olarak Hollanda’ya gitti. 2 sene süren bu görevinden sonra 1979 yılında Patrik Moran Mor İğnatiyos III. Yakup tarafından Orta Avrupa’daki Süryaniler için Mor Yuliyos ismi ile metropolit olarak resmedildi. Böylece Hasyo Çiçek Avrupa’da resmedilen ilk Süryani metropoliti oldu. ![]() ![]() Metropolit olarak resmedilen Hasyo Çiçek Hollanda’da Mor Afrem Manastırı’nı kurarak kalıcı bir dini merkez oluşturdu. Manastırın bünyesinde kurduğu Bar Hebroyo Matbaası ile günümüze kadar Süryani Dilbilimi, Süryani Edebiyatı, tarih, teoloji gibi birçok konuda Süryanice, Türkçe, Felemenkçe, Almanca, İngilizce, İsveççe ve Arapça’da sayısız kitap bastı. Ayrıca usta bir hattat olan Hasyo Çiçek geleneksel yöntemlerle onlarca kitap hazırladı. Bu yönleri ile öğretmeni ve 20. yy’ın güneşi Mor Filüksinos Yuhanna Dolabani’nin yolundan giderek onun öğrencisi olduğunu kanıtladı. 1978 yılından beri düzenli olarak çıkarttığı “Kolo Suryoyo” (Süryani Sesi) isimli; Türkçe, Arapça, İngilizce, Süryanice, Almanca ve Felemenkçe olarak hazırlanan dergi Hasyo Çiçek’in yaptığı kültürel çalışmalardan sadece bir tanesidir. Hasyo Çiçek’in Hollanda, İsviçre ve Almanya’da kurduğu 3 büyük manastır ile birlikte 50’den fazlası Almanya’da olmak üzere Avrupa ülkelerinde onlarca kilise ve kültür kompleksi yine onun üstün gayretleri ile oluşturuldu. Kurduğu manastırlarda rahipler, papazlar ve rahibeler yetiştirerek resmetti. Bugün manastırlarda bulunan onlarca ruhani onun eseridir. ![]() Deyrulzafaran Manastırı'nda rahip olarak takdis edilen Seyidne Çiçek uzun zaman Mor Gabriel Manastırı ve Semineri'nin de müdürlüğünü yaptı. ![]() 1980 yılında Avrupa'nın ilk Metropoliti olarak takdis edilen Mor Yuliyos 20. yy'da Süryaniler'in en büyük önderlerinden oldu. ![]() Seyidne Mor Yuliyos Adıyaman Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi'nin açılışında. Hasyo Mor Yulios İsa Çiçek bunlarla da kalmadı Metropolitlik sınırlarını aşarak Hindistan Süryani Kilisesi için de unutulmayacak hizmetlerde bulundu. Hindistan Süryanileri’nin zor dönemlerinde kiliseye yaptığı sayısız ziyaretin yanı sıra Udayagiri’de kurulan yeni Süryani Ortodoks Teoloji Fakültesi için hem maddi hem de manevi büyük destekte bulundu. Ve Hindistan Süryanileri ile Ortadoğu ve Avrupa Süryanileri’nin ilişkilerini daha da güçlendirdi. Çalışmalarından ötürü Kadasetli Patrik Moran Mor İğnatiyos I. Zakka tarafından “20. yüzyılın Mor Yakup Burdono’su” olarak isimlendirilerek onurlandırıldı. Avrupa, Malankara ve Turabdin Süryanileri’nin asla unutamayacağı büyük ve kalıcı eserler bırakarak adını altın harflerle tarihe yazan Hasyo Mor Yulios Çiçek 5 Kasım günü Hollanda’da bulunan Mor Afrem Manastırı’nda başta Kadasetli Patriğimizin ve metropolitlerimizin yönettiği, onlarca ruhaninin, diyakosun ve on binlerce insanın katıldığı tören ile manastırda bulunan metropolitlere ait Beth Kadişe bölümüne defnedildi. Kilisemizin çok erken kaybettiği Süryani büyüğünün aziz ruhu önünde saygı ile eğiliyor ve Süryani Kilisemize tüm Süryani toplumuna başsağlığı diliyoruz. Duaları bizimle olsun...
Mor Yuliyos İsa Çiçek'in 15 ve 40'ı Sayın Metropolitimizin yönetiminde ruhaniler, vakıf yönetim kurulu üyeleri, İstanbul Süryani Kilisesi'nde görev alanlar ve 1000'e yakın Süryani'nin katılımıyla Bakırköy Kilisesi'nde yapıldı. Dua sonrasında Bakırköy Kilisesi Kültür Salonu'nda Seyidne Çiçek anısına verilen rahmet lokmasını takiben Seyidne'nin hayatı ile ilgili konuşmalar yapılarak video gösterisi sunuldu. ABUNE SAMUEL AKYÖN ![]() Süryani Kilisemizin son zamanlardaki acı kayıplarına bir yenisi daha eklendi. Uzun yıllar boyunca Turabdin ve İstanbul’da Papazlık görevini yürüten Abune Samuel Akyön Tanrı’nın rahmetine kavuştu Papaz Samuel Akyön 1924 yılında Aynvert köyünde doğdu. Annesinin adı Mire, babasının adı Papaz Gevriye idi. Yalnız Sayde adında bir ablası vardı. Papaz Gevriye'nin hayatı, oğlunun hayatında büyük bir rol oynadı. ![]() Papaz Samuel'in babası papaz Gevriye Turabdin'in Aynvert köyünde dünyaya geldi. Süryanice dili yanı sıra Mesihsel eğitimini köyün medresesinde aldı. Mor Melke Manastırı’nda ikamet eden rahmetli Metropolit Mor Severiyos Savme tarafından 1923 yılında Kanak köyüne Papaz olarak resmedildi. Papazlığa terfi edildikten iki yıl sonra kıymetli eşini kaybetti. Bunun üzerine Metropolit Mor Severiyos Savme kendisini Mor Gabriel Manastırı’nın başruhbanlığına getirdi. Manastırda çok değerli çalışmalar içerisinde olmuş, yöredeki Süryani halkına başarılı hizmetlerde bulunmuştur. Papaz Gevriye 1943 yılında Aynvert köyünde vefat etti ve Mort Şmuni Kilisesi’ne defnedildi. Papaz Samuel Akyön de babası gibi kendini kiliseye adadı. İlkokulu Midyat'ta, Süryanice ve Arapça öğrenimini ise Aynvert köyünde tamamladı. Kendini dini yönden geliştirmek için babasının uzun süre idareciliğini üstlendiği Mor Gabriel Manastırı'nda eğitim gördü. Kendisi de babası gibi Mor Gabriel Manastırı’nda büyük hizmetler verdi. O dönemin ağır şartlarına göğüs gerdi. Manastırı korumak ve kollamak için çetin mücadeleler verdi. Hiçbir zaman yılgınlığa düşmedi ve tehlikelerden geri çekilmedi. Papaz Samuel Akyön 1953 tarihinde İncili Şemmas oldu. Aynı yıl içinde Turabdin Episkoposu Mor İvennis Efrem Bilgiç tarafından Aynvert köyünde Mor Huşabo Kilisesi’ne papaz olarak takdis edildi. Köyde yirmi beş yıl görev ifa etti. Ancak bir süre sonra Süryanilerle dolup taşan Turabdin göçler neticesinde acı günler yaşamaya başladı. Ardı ardına köyler boşaldı ve bundan Aynvert de nasibini aldı. Bu arada, ruhani pederimiz Papaz Samuel Akyön de 1978 yılında ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşti. O günden 2000 yılına kadar İstanbul Süryani Kadim Metropolitliği’nde papazlık rütbesi ile hizmet vermiştir. Emekliye ayrılmasına rağmen kilisesinden hiç kopmamış, aynı heyecanla ibadetini sürdürmüştür. Papaz Samuel Akyön ailesinin bir kısmı ABD'ye yerleşince Papaz Samuel de 2000 yılında onların yanına eşi Mıksiye Havo ile birlikte yerleşti. Fakat aklı ve fikri hep Turabdin'deydi. Memleketine birkaç kez ziyarette bulundu ve Mor Huşabo Kilisesi’nin onarımı için büyük bir katkıda bulundu. 28 Kasım 2005, saat 18:00'de New Jersey'de vefat etti. ![]() Papaz Samuel Akyön üçü erkek, üçü bayan olmak üzere evli altı evlat sahibiydi. Kızları: Mıre, Sıtto ve Hanıme'dir. Evlatları kilisede hizmet vermeyi hayatlarının bir parçası gibi saymışlardır. Kendilerini kilise işleriyle bütünleştirmişlerdir. Küçük oğlu Aziz Akyön Amerika'da ikamet etmekte, New Jersey'deki Mor Gabriel Kilisesi’nde yönetim kurulu başkanlığını yürütmektedir. Ortanca oğlu İbrahim Akyön, İsveç’te Norsborg'de ikamet etmekte, kendisi de Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi’nde bir dönem yönetim kurulu başkanlığını yürütmüş ve halen yönetim kurulu üyesi olarak hizmet vermektedir. Büyük oğlu Gabriel Akyön ise, İstanbul’da ikamet etmektedir. İstanbul Metropolitliği vakıf yönetim kurulu üyesidir. Aynı zamanda metropolitliğin protokol müdürlüğünü yürütmektedir. Kutsal kilisemizin yücelmesi adına kendine düşen görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmektedir. Kendisi de dedesi ve babası gibi aynı yolu izlemekte kilise ve manastırlarda olabilecek olumsuzlukları bertaraf etmek için canla ve başla çalışmaktadır. Bu saygıdeğer peder kilisenin sevgisini çocuklarının kalplerine işlemiştir. Bunu eylemlerinden görebiliyoruz. Rab Allah'tan temennimiz bu mübarek evlatların baba ve dedelerinin ayak izlerinde yürümeye devamlarıdır. Tanrı imanlarını kuvvetlendirsin ve inayetiyle korusun. ![]() Uzun yıllar Turabdin ve İstanbul Süryani Cemaati’ne hizmet vermiş ruhani babamız Papaz Samuel Akyön’ün vefatı nedeniyle bizleri yalnız bırakmayan; acımızı paylaşmak isteyen; telefon açan; faks, e-posta, telgraf ve mektup gönderen dost ve akrabalara teşekkürler ediyoruz. Özellikle başta Sayın Kadasetli Patriğimize ve cenaze merasimine katılmak üzere A.B.D.’ye teşrif eden İstanbul Metropolitimiz Sayın Mor Filüksinos Yusuf Çetin’e, İsveç Metropoliti Sayın Mor Diyoskoros Bünyamin Ataş’a, A.B.D. Metropoliti Sayın Mor Kurillos Efrem Kerim’e, Almanya Metropoliti Sayın Mor Diyonosiyos İsa Gürbüz’e, A.B.D.’deki Hintli Metropolitimiz Sayın Mor Titos Yeldo’ya, Hollanda Mor Afrem Manastırı Başrahibi Sayın Eliyo Öztaş’a, İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Truman Şakarer’e ve Avrupa’dan ve diğer ülkelerden gelen yakınlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz, teşekkür ediyoruz. Cebrail Akyön ve Kardeşleri KADASETLİ PATRİĞİMİZİN ![]() ![]() Saygıdeğer kardeşlerimiz Hindistan Mafiryanı mutlu Mor Baseliyos Toma Kadmoyo ve çok değerli Metropolitler, ruhani evlatlarımız Horiepiskoposlar, Papazlar, Rahipler, Diyakoslar ve Antakya Elçisel Kilisemize bağlı bölgelerdeki sevgili tüm Süryani toplumumuz, sizlere ruhsal bereketlerimizi ve hayır dualarımızı sunarız. Rabbin inayeti, Meryemana, Aziz Elçilerin önderi Mor Petrus, diğer azizlerin ve şehitlerin duaları sizinle beraber olsun! Amin. "Rabbimiz geldi (gelecek) ." (I. Korintliler 16:22) "Hazırlıklı olanlar onunla birlikte düğün şölenine girdiler." (Matta 25:10) Göksel şölen şudur ki, son zamanda kutsal Kilise Güveyi ve kurtarıcısı olan Rabbimiz İsa Mesih'le birleşecektir. Ne mutlu bu göksel şölende payı olacak olanlara! Rabbimiz İsa Mesih, ilk gelişinde yeryüzünde egemenliğini kurdu ve bu egemenliğe kutsal kilise dedi. Bu kutsal kiliseyi, onun adına kutsallıkla, inançla gütsünler diye kutsal ve seçkin elçi ve öğrencilerine teslim etti. Kayıp olanları ve yoldan sapmış olanları yeniden Rabbin Egemenliğine döndürmek ve onları sarsılmaz kaya üzerinde kurulmuş olan Kutsal Kilise'de diri bireyler yapmak üzere, onlara eğitmenlik ve kutsama yetkisi verdi. Tüm zamanların beklentisi olarak, kutsal üçlüğün ikinci iknumu gökten inmiş, Kutsal Ruh'tan vücut bulmuş, bakire Meryemana'dan doğmuş, insanlığın düşmanı olan ölümden, günahtan, şeytandan bizi kurtarmış ve yeryüzündeki tüm insanlara şu çağrıda bulunmuştur: "Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı." (Matta 4:17) Rab Mesih, Göklerin Egemenliği ile ilgili, benzetmelerle birçok şey anlattı: Tanrı'nın Egemenliği, denize atılan ve her çeşit balığı toplayan ağa benzer. Bu Tanrı'nın yersel egemenliğinde de iyiler ve kötüler olabileceğine işaret eder. Göklerin egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer. Daha sonra adama tarlasında ektiği iyi tohumun yanında deliceler de belirdiği haberi verilir. Bu da gösteriyor ki, Kilise'de doğru inanca bağlı güzel ve faziletli davranışlarda bulunan bireylerin olduğu gibi, ismen Hıristiyan olup, Hıristiyanlık yaşamını benimsemeyen ve Rab Mesih'e öğrenci olmaya layık olmayan bireyler de vardır. İşte bu bireyler, mal sahibinin düşmanı tarafından buğdayın arasına ekilen delicelerdir. "Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü. Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: “Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı? Mal sahibi, bunu bir düşman yapmıştır dedi. Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?” diye sordu köleler. Hayır dedi adam. Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler." (Matta 13:24 - 30) . Böylece kilisenin çatısı altında iyiler de kötüler de vardır ve bunlar beraber büyümektedir. Rab Mesih ikinci gelişinde dünyayı yargılayacağında, kutsal meleklerini gönderip, kötü kişileri doğruların arasından ayırtıp kızgın fırına atacaktır. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. On bakire kız benzetmesinde de aynı şeyi görüyoruz. Bunların yarısı akıllı, yarısı da akılsızdı. Akılsız olanlar da akıllılar gibi, Rab Mesih'e inanıyor ve Rabbin ikinci gelişini bekliyorlardı. Fakat ne var ki, kandillerini boş bırakıp, iyi amelleri yoktu. Onun için kandilleri söndüğünde, yedek yağları yoktu, satın almak istediklerinde de çarşı çoktan kapanmıştı. Hazırlıklı olan akıllı kızlar, düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. Daha sonra gelen öbür kızlar: “Efendimiz aç kapıyı bize!” dediler. Güvey ise, size doğrusunu söyleyeyim sizi tanımıyorum. Kapı kapandı. Bu hayattan göç ettikten sonra tövbe etmenin anlamı kalmıyor. Ne acıdır ki, o insanlar kandilleri parlak olmasına rağmen şölene girme olanağını bulamamışlardı. Çünkü, Elçi Yakup'un da işaret ettiği gibi iyi amelleri yoktu: "Baba Tanrı'nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık, kişinin sıkıntı çeken öksüzler ve dullarla ilgilenmesi ve kendini dünyanın lekelemesinden korumasıdır." (Yakup 1:27) . Kutsal kitapta Rab Mesih şöyle diyor: "Ben kurban değil, merhamet isterim. " (Matta 12:7) Bu konu ile ilgili Elçi Yakup da şöyle der: "Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi? eylem olmadan iman yararsızdır..." (Yakup 2:14 - 20) Kutsal Kitabı okuduğumuzda Rab Mesih, merhamet ve yardıma muhtaç olana nasıl davranmamız gerektiği konusunda İyi Samiriyeli örneğini vermektedir. Haydutların eline düşen ve hiç kimse ona yardım etmeyen adamın imdadına koşan bu İyi Samiriyeli, adamın yanına gitti, yaralarının üzerine yağla şarap dökerek sardı. Sonra adamı kendi hayvanına bindirip hana götürdü, onunla ilgilendi. Ertesi gün iki dinar çıkararak hancıya verdi. Ona iyi bak, bundan fazla ne harcarsan, dönüşümde sana öderim." (Luka 10:35) . Bu Samiriyeli, eylemsiz imanın yararsız olduğu konusunda örnek olması itibariyle, Rab Mesih tarafından büyük övgü almıştır. Öte yandan oradan geçen ve yaralı adamı gördükleri halde, ona yardım etmeyen Rabbin mabedinde hizmet eden Kâhin ve Levili'yi yani diyakozu ise suçladı ve ayıpladı. Bizler İyi Samiriyeli'nin yaptığından yola çıkarak, hiç kimsenin rengine, inancına, milliyetine bakmaksızın, Hıristiyanlığımıza yakışır bir şekilde ihtiyacı olan her insan kardeşimize merhamet ve yardım etmeliyiz. Rabbimiz Isa Mesih, yeryüzündeki egemenliğinde, bizlere büyük bir fırsat sundu şöyle ki: Ona inanalım, buyruklarını yerine getirilelim ve göksel melekütünün mirasçıları olalım. Tüm insanların davet edildiği şölen, göksel şölendir. Bu şölene iştirak etmek de, Rab Mesih'in yüce Tanrı'nın biricik Oğlu olduğuna iman etmekle olur. Bizler buna inanıyor ve onun buyruklarını hayatımız boyunca yerine getirmek ve saati bilinmeyen ikinci gelişinde de hazırlıklı olmak için yardımını diliyoruz. Rabbin buyurduğu gibi: "Uyanık kalın. Çünkü Rabbinizin geleceği günü bilemezsiniz. Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın gece hangi saatte geleceğini bilse, uyanık kalır, evinin soyulmasına fırsat vermez. Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu beklemediğimiz saatte gelecektir." (Matta 24:22 - 44). Bu uyanıklık hali, Hazırlıklı olan akıllı kızların inançlarıyla beraber gösterdikleri iyi ameller gibi olmalı. Hayatımız boyunca, gökten inen, bizim için acı çeken, İyi Samiriyeli gibi, bizi haydutların elinden kurtaran, yaralarımızı saran ve bizi kutsal Kilisesine götüren Rabbin yaptıklarına tanıklık yapmalıyız ve ilk atalarımızın kötünün sözüne inandıkları gibi değil, kötüden ve kötülüklerden tamamen uzaklaşmalıyız ve Rabbe güvenmeliyiz. Sevgililer: Rabbimiz İsa Mesih, yeryüzündeki kurtuluş planını tamamlayıp, zeytinlik dağında öğrencilerini kutsayıp, kutsal bedeniyle göğe yükselip göksel babasının sağında oturmak üzere ayrıldı. Bu ayrılık öğrencilerin gözleri önünde oldu. Bir bulut O'nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırıldı. Bu olayı müjdeci Luka şöyle anlatmaktadır: "İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz? Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." (Elçilerin İşleri 1:11) . Öğrenciler, Rabbin tekrar geri geleceği sözüne çok sevindiler ve onun bedende göründüğüne (I. Timoteos 3:16) iman ettiler ve ona tapındılar. O günden sonra kutsal Kilise, aziz elçilerden ve seçkin atalardan aldığı doğru inanç doğrultusunda rabbin ikinci gelişini beklemektedir. Rabbimiz birinci gelişinde bizi günahtan ve kötünün pençesinden kurtararak, Onun inayetiyle göksel babaya oğullar olmamızı sağladı. İkinci gelişinde ise, kutsal ayin esnasında ve tüm dualarımızın sonunda söylediğimiz ve iman ettiğimiz iman yasasında da tekrarladığımız gibi: "Dinlen ve ölüleri yargılamak için büyük onurla tekrar gelecek ve Onun egemenliğine son olmayacaktır." Elçi Pavlus ve diğer aziz Elçiler şüphesiz bu gerçeğe inanarak, müjdeyi tüm dünyaya yaydılar. Aziz Elçiler ve kilise atalarımızın bize öğrettiği gibi, biz de, her ayinde, bu gerçeği şu sözlerle anıyoruz. "Rabbimiz İsa Mesih, ölümünü anıyoruz. Kıyamına inanıyoruz ve ikinci gelişini bekliyoruz, rahmetin cümlemizin üzerine olsun." Ayrıca aziz Elçilerin zamanında imanlılar bu sözlerden sonra birbirine selam vererek Süryanice (Aramice) 'Maranata' yani Rabbimiz geldi ve tekrar gelecek derlerdi. Evet; Bizler Rabbin ikinci gelişini inançla bekliyoruz. Rabbimizin ikinci gelişinde, Elçi Pavlus'un dediği gibi: "yeni bedenimizle hayat bulacağız." (I. Korintliler 15:51 - 54, I. Selanikliler 4:17) . Mesih'le ölürsek, ruhlarımız Onunla sonsuza dek yaşayacaktır. Rabbin sesini işittiğimizde ditilmiş olup ruhlarımız yeni bedenleriyle tekrardan birleşecek ve Mesih'le göksel Meleküt'ü sonsuza dek miras alacağız. Ne mutlu bizlere, Rabbin gelişini bekleyen uyanık kalmış beş akıllı bakirenin yaptıkları üzere, güzel amellerimizden dolayı diğer insanlar, göksel babamıza övgüler sunsalar. Tanrı'nın yersel egemenliğinde geçici olduğumuzun bilincindeyiz. Esas amacımız Göksel Egemenlikte yani muzaffer Kilisede ismi yazılı azizlerin, ermişlerin ve gerçek şehitlerin mekânında, göksel şölende yer edinmektir. Ne mutlu bize, Rabbin ikinci gelişi ile ilgili alametlerin görüldüğünde ve son borazanın çalındığında, güzel faziletli sağdakilerle beraber sayılmış olsak. Ayrıca, Rabbin sözü üzere yüz yıl boyunca geminin inşasını sürdüren ve bu arada insanları tövbe etmeye çağıran doğru Nuh gibi, Tanrı'nın sözüne sadık kalalım. Sadık kalmayan ve Nuh'a inanmayanların yaptığını yapmayalım. Daha sonra Nuh ve ailesi gemiye binmiş, ve soyları tükenmesin diye Rabbin buyurduğu sayıca kuşlardan ve hayvanlardan yanlarına almışlardı. Tufan geldiğinde, yeryüzünde yaşayan tüm canlılar yok oldu. Sadece Nuh ve yedi kişiden oluşan ailesi ve gemiye aldıkları hayvanlar kurtuldu. Yaptıklarımıza dikkat edelim, inançlı olalım ve Lut'un zamanında yaşayan insanlara benzemeyelim. Lut'un zamanında Tanrı'nın yolundan çıkmış olan insanları Lut'un uyarması üzerine, Mukaddes Kitap der ki: "damatları bile ona gülmüşlerdi…" fakat Tanrı o nesli ateş ve kükürtle yok etti, sadece Lut ve beraberindekiler kurtuldu. Ayrıca bıraktıkları günahlarına, yolun ortasında, tekrardan özenenleri, Tanrı, Lut'un dönüp arkasına bakan karısını cezalandırdığı gibi, onları da cezalandıracaktır. Sevgililer: Elbette Rab Mesih dünyayı yargılamak için tekrar gelecektir. Önemli olan Rabbin gelişine hazırlıklı olmalıyız. Rabbin Kutsal Kitapta, kandillerini alıp güveyi karşılamaya çıkan bakire kızlar benzetmesinde de belirttiği gibi: "Hazırlıklı olanlar. Onunla birlikte düğün şölenine girdiler…" (Matta 25:10). Böylece bizler de hazırlıklı olan bu kızlar gibi, sadece şeklen değil gerçek anlamda inançlı olalım. Rabbin buyruklarına itaatli, daima kandillerimiz yanık olsun ki; ikinci gelişte Rabbin şu hoş sesini duyabilelim: "Sizler, Babamın kutsadıkları, gelin! Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! Sonra solundakilere ey lanetliler, çekilin önümden! İblis'le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin! 'diyecek'. Bunlar sonsuz azaba, doğrular ise, sonsuz yaşama gidecekler." (Matta 25:41 - 46) Rab Allah, oruç, dua, bağışlarınızı ve gerçek tövbenizi kabul etsin. Sağlık ve mutluluk içinde, Diriliş bayramının sevincine kavuştursun. Mümin ölülerinize rahmet eylesin. Rabbin inayeti ve bereketi sizinle beraber olsun. Abun Dbaşmayo 21 Ocak 2006 >>> Raban Melki Ürek - Adıyaman Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi Ruhanisi VAFTİZ İLE TANRIYA YAKLAŞMAK “Ona yükselmek, bana da alçalmak gerek.” (Yuhanna 3:30) Bizler, vaftiz dönem ve devresinin günlerini yaşıyoruz bu günlerde. Öyle ki daha önce yaşanmış ve insanlık hayatını değiştiren bu olayın güncelliğiyle iç içe olalım diye. Sadece iç içe olalım diye değil, onu bizzat yaşayalım diye. Bakınız, Vaftizci Yuhanna’nın yukarıdaki sözleri bize neleri hissettiriyor! “Ona yükselmek, bana da alçalmak gerek.” diyor Yuhanna. İşte, Tanrı’nın gerçek temsilcisi ve alçak gönüllülüğün simgesel örneği. Yuhanna, üstlendiği görevi bilen ve Tanrıya sınırsız bağlılık sergileyen bir kişidir. Yuhanna, gururun huysuz tahtını darmadağın eden ve iblisin bu konudaki hükümranlığını yıpratan Tanrının sesidir. Çünkü; İblis bu dünyada kendinden bahsederken, üstünlüğünü de gevelerken, bir anda tüm tabiatların üzerindeki üstünlük beliriverdi. Vaftizci Yuhanna ise, şu ifadeyle alçakgönüllülüğe bürünen üstünlüğü ima etmiştir: “Yüceden gelen herkesten üstündür.” (Yuhanna 3:31) İblis, atalarımızı aldatırken, onları aynı zamanda üstünlük ilkesiyle de sınamıştır. O kadar ki, çetin ve geri dönüşsüz açılımlı bir düşüş olsun istiyordu. Nitekim akıbetinin bir modeli de karşı taraftan, insanlık yaşasın diye hedefleniyordu. Ancak başlangıçtan beri Rab kendine bir öğütçü ve danışman seçme gereğini görmedi. Kaldı ki iblis, kurtuluş hususunda Rabbin ön gördüğü bedenleşme eylem gizeminde icra olunacak planlarından haberdar olsun. İblis kendisi dünyevi değildi, ne de dünyalılarla ortak bir bağı vardır. Ama onu dinleyen herkes maneviyattan soyutlanır, aidiyet olarak kötü ruh iblis aracılığıyla dünyayla bütünleşmiş olur. Ne gökten gelenin yüceliğini bilmez, ne de gökten gelenin işlerini idrak eder. Tıpkı Yuhanna’nın ifadesindeki bu sözler gibi: “Yeryüzünden olan dünyevidir ve yerden konuşur. Gökten gelen gördüğüne ve duyduğuna tanıklık eder; ama tanıklığını kimse kabul etmez.” (Yuhanna 3:31 – 33) Tanrının sözü veya emri, sadece bu günden değil, başlangıçtan beri insan için güvensizlikle karşılanmıştır. İlk kırılan emir ne ise, bugün de o emir insanlar için aynı merkezdedir. Orada isyanla karşı konularak dinlenilmedi, burada yakalanıp öldürüldü. Eylemden sonra, eylem inkâr edildi; çünkü insanlar yalanın babasına riayet ettiler; çünkü iblisin yalanın babası olduğunu unuttular. Sanki yalanın arkasına gizlenmek ve oradan da bir daha görünmemek üzere, gerçeğin mucidi olan Rabbe hesap vermemek için çırpınıyorlar. Oysaki Rabbimiz Mesih İsa diyor ki, bütün uluslar dövünecek ve benim önümde diz çökecek ve elimden kurtulacak kimse olmayacak. Ama buna rağmen insan yuvarlandığı boşluğuyla avunmaya devam ediyor. Sırf vaftizci Yuhanna ile birlikte bu gerçeği ifade edip, şu sözlere katılmasın diye: “Onun tanıklığını kabul eden, Tanrının gerçek olduğuna mühür basmıştır.” (Yuhanna 3:33) Tanrının emrini kırmak Tanrıyı inkâr etmektir! Rab Allah Adem ve Havva’ya sözünü gönderdi. Ama onlar onu kırdı geçti. Biz de onların nesliyiz o nedenle, O’nu katletmekte güçlük çekmedik. Onlar üstlendi, biz mirasçı olduk. Onlar olayı yaşadı, biz onu tabiatımıza yazdık. İnsanlar günümüzde de, ataları Tanrının emrini kırdıklarına inanmıyorlar. Hatta böyle bir olayı mantıksız bulmaktalar. İnsanlar mantığı kendileri yaratmış sanarak, Tanrısal olayları mantıksız buluyorlar. Sevgili kardeşlerim, şimdiki insanlar da tıpkı ilk atalarımız gibi, Tanrının buyruklarını inanmayarak mantıksız buluyorlar. Takdir edersiniz, şimdiki insanlar biraz daha ileri giderek ilahi meseleler ve kutsal kitaptaki saptamaların mantık dışı olduklarını ileri sürüyorlar. Oysaki mantığımızın ve onun içerdiği tüm bilginin onlar tarafından değil, Kutsal Kitabın sahibi olan Tanrımız tarafından yaratıldığını unutuyorlar. Nitekim bu kadar dar kapsamlı bir mantıkla, o kadar geniş kapsamı olan Tanrıyı kavrayamayacağımızı bilmeliydik. Yani, güçlü Yaratıcıyı güçsüz mantığımızla yarış halinde olduğunu görmemek lazım. Çünkü O, yüceden gelir gördüğünü ve yaşadığını direkt gökten anlatır. Biz ise yerden konuşuruz. Bakınız kitap bu konuda ne diyor: “Tanrının gönderdiği kişi Tanrının sözlerini konuşur.” (Yuhanna 3:34) Tanrının sözleri diri ve hayat vericidir. Eğriyi barındırmaz, saplantı değildir. Bilgelerimizi yoklar onları hikmetle yeniden donatır. Bizler ise, kendi çağımızda, sınırlı bilgimizle kendimizi “bilgi sahibiyiz” diye avuturuz. Nikodim asrının bilgesiydi. Ama korkusu nedeniyle Yahudi ileri gelenlerine yenik düşen biriydi. Fakat Nikodim gerçeğin önemi bilen, tolerans bir din bilginiydi. Diğer kimseler gibi bağnaz bir biçimde, hayata ayrı bir gözlükle bakmıyordu. Rab İsa’nın, gerçekten olağanüstü biri olduğunu her halükarda hisseden biriydi. Sanki atasal günahın insan varlığının başına bir bela olduğunun bilincinde olup, bunu ortadan kaldıracak bir etkenin (vaftiz) kaçınılmaz olduğunu işaret ederek Rabbe, yetişkin yaştakilerin nasıl yeniden doğabileceklerinin sorgusunu yapıyor. Ama İsa’nın çıkışı çok açık ve net oluyordu. Çünkü ‘bir kimse’ bellidir ki kadından doğan herkes ‘bir kimsedir’ diyor, o nedenle nazarımızda ufak sayılan çocuklar Tanrının nazarında ufak ve istisnai sayılmayacaktır. Bu nedenle, Havarisel ve Ortodoks kilisemiz ufak çocukları bile, yeni doğuşun getirdiği bağış imtiyazından yararlansın diye, vaftize tabi tutarak hayati tehlikeden kurtarmaktadır. Elbette ki Nikodim akla ilk gelen büyük yaştaki insanları düşünür! Çünkü onun da bilgisi çağımızın bilgisi ötesinde değildir. Ama ilahi felsefe olayı derinden işler. Yukarıya gelince yukarıda, kurtuluş projesinde, temelde günah kirinden temizlenme kapsamı bulunuyordu. Nikodim İsa’ya, “Yetişkin bir kimse nasıl doğabilir? Anasının rahmine girip ikinci kez doğacak değil ya!” der. (Yuhanna 3:4) Vurgulamalar inceden inceye etüt edilince, Tanrısal amacın insan amacından ne kadar üstün olduğunu ve insanların amaçlarında Tanrı amacının gerisinde seyrettiklerini göreceklerdir. İnsanın beklentisi olgunluğa doğru kurtuluş değilse, o halde nedir? Bakınız Mesih ne diyor: “İsa yanıtladı: Sana doğrusunu söyleyeyim, insan sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrının hükümranlığına giremez! Çünkü bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur.” (Yuhanna 3:5 - 7) Sevgililer, biz hepimiz küçük büyük demeden Tanrının gözünde olgun bir tabiattayız. Organizmamızın fizyolojik değişimi sadece bizi ilgilendiriyor. Tanrının inşa planında kimse kimseden farklı bir güç ve boyutta değildir. Aşağıdaki ifadeyi iyice gözden geçirelim. “Size bu dünyaya ilişkin konuları anlattığımda inanmazsanız, göklere ilişkin konuları anlattığımda nasıl inanırsınız?” (Yuhanna 3:12) Sağduyumuzla Rabbimizin sesini ve öğretisini algılayabiliriz. Yeter ki içimizdeki karanlık çözülsün diye ilahi ışığa doğru, yani gerçeğe doğru penceremiz açılsın. Sevgili kardeşlerim! Yaşam umuduna bizi bağlayan Rab Allah, bu günün kutsallığına bizi eriştirsin. Bakire Meryem Ana’nın ve azizlerin bereketi Rabbin sözünü dinleyenlerin üstüne olsun amin… 22.01.2006 - Samatya Kilisesi >>> Papaz Esmer Bilge MESİH’İN KIYAMI VE BİZ Eskiden kültürel sosyal ve ekonomik bakımdan toplumun bireyleri arasında fazla farklar yoktu. Bu yüzden bayramlar hepimize büyük heyecan ve sevinç verirdi. Herkes birbirini ziyaret eder ve hazırlanan yiyecekler ikram edilirdi. Böylece cemaatteki herkes doğal ve samimi olarak manevi değerlerini paylaşırdı. Artık her geçen bayram ve merasimlerimiz daha monoton ve ruhsuz kutlanıyor. Bu da şunu gösteriyor ki artık birçoğumuz bayramları hazırladığımız yiyecekleri ikram etmek ve klişeleşmiş yakın akraba ziyaretlerini yerine getirmek için kutluyoruz. Yani işin özünü değiştirdik. Araçları amaç edindik. Eskiden Mardin, Midyat, Elazığ, Diyarbakır, Adıyaman çevresinde yaşayan bizlerin tatil yapma olanağı yoktu ya da çok azdı. Ayrıca iletişim ve ulaşım zorluğu çekiyorduk. Ama iman, inanç ve sevgiyle bayramlara anlam katıyorduk. Şimdi dünyaya açık olan böyle bir şehirde yaşıyoruz. Modern ulaşım ve iletişim sistemlerini kullanıyoruz. Ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişiyoruz. Bilgi ve tecrübelerimizi geliştiriyoruz. Fakat inançlarımıza sahip çıkamıyoruz. Ve bayramlarımızın seyircisi oluyoruz. Oysa bayramlar bizim. Belli birikimlerimiz olmasına karşın her birimiz ayrı bir görüş ve düşünce içindeyiz. Her birimizin aklı başka yerde, gönlü başka. Maddi değerlere çok önem verdiğimizden aracı amaca dönüştürdük. Fakat bu böyle gitmemeli. Henüz kişisel ve ailesel değerler elimizdeyken, inançları ile o güzel bayramları ifa eden büyüklerimiz aramızda iken, bütün bu değerlerimizi ortak paydamız olan kilisemiz ve kilisemizin emri olan bayram ayini ve kutlamalarımızda paylaşalım ki bilgimiz, kültürümüz buna bağlı olarak sosyal yapımız ve dolayısıyla ekonomik durumumuz yükselsin. Böylelikle bütünleşen dünyada yerimiz fert olarak değil toplumun tamamı olarak alınsın. Bu yüzden aramızda değerli fikirlere sahip insanlara imkan ve zemin hazırlarsak, toprağa atılmış filiz gibi serpilecekler ve mis kokuları ile toplumu yücelteceklerdir. Bu konuda Pavlus Korintoslular’a mektubunun 12. babında şöyle buyurmuştur: “Mevhibelerin ve hizmetlerin çeşitleri vardır. Fakat hepsinde her şeyi işleyen Allah’tır. Fakat herkese ruhun izharı, cemaatin menfaati için veriliyor. Çünkü kimine ruh vasıtasıyla hikmet kelamı, diğerine aynı ruha göre ilim kelamı, başaksına aynı ruhla iman ve diğerine aynı ruhla şifa mevhibeleri ve diğerine kudretli işler yapmak, diğerine peygamberlik, diğerine ruhların temyizi başkasına dillerin tercümesi veriliyor. Ve bütün bunları veren Allah’tır. Allah bize bu mevhibeleri toplumumuz ve insan kardeşlerimize kanalize etmemiz için bizlere emanet etmiştir.” Bu bayramda birbirimizi iyiliğe, sevgiye, birliğe ve beraberliğe davet edelim. Yakup iyilik için şöyle der; Allah’ın indinde temiz ve lekesiz dindarlık, öksüzleri, dulları, hastaları sıkıntılarında ziyaret etmek gönlü kırık olanları teselli etmektir. Pavlu Allah’ın sevgi olduğunu söyler, affedici, hoşgörülü, sabırlı, arzularını kontrol edebilen, ilahi hak ve adaleti kabul eden, bütün insan kardeşlerine saygı gösteren olalım ki kâinatın dokusu olan sevgi gönlümüzde gelişsin. Böylelikle kalbimizi Mesih’e mabet yapmış oluruz. Mesih’in birliği, beraberliği, koruyuculuğu ve sevgisi hepimizle beraber olsun Mesih’in kıyam bayramını kutlayan siz değerli müminler; Dua edip tüm deneme kötülüklerden kurusun. Ayrıca yüce Allah tatmin mutluluklarla ve sağlıklı nice bayramlara hepimizi ulaştırsın. Milletimizi ve ülkemizi tüm zarar ve afetlerden korusun. Bu bayramın mutluluğu ve kutsallığı tüm dünyadaki insanlara inayet, selamet, sevgi, hoşgörü, barış ve iyilikler olsun. Amin. Bu vesileyle hepinizin kıyam bayramını sevgi ile kutlar dua ve bereketler sunarım. >>> Truman Şakarer - İstanbul Süryani Ortodoks Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi ÇALIŞMALARIMIZLA İLGİLİ ![]() Çalışma dönemimizin yönetim programında olan ve tanıtma toplantılarında açıklanan Yüksek Öğrenim Bursu 4. yılına girmiştir. İki aşamada 4 haftalık sürelerle kiliselerimizde ve ayrıca İDEM dergisinin 4. ve 9. sayılarında bursun nasıl bir yöntemle verileceği bütün toplumumuza duyuru halinde bildirilmiştir. Burs tesisinin amacı, toplumumuzun hayırsever üyelerinden sağlanacak gelir ve bağışlarla bir kaynak oluşturmak ve bu kaynağı yine toplumumuz gençleri arasında ihtiyaç sahibi öğrencilere aktarmaktır. Geride bıraktığımız üç yıl sonunda başvuruda bulunan öğrencilerin burs alma istekleri incelenmiş ve uygun olanlara bu olanak sağlanmıştır. Bugüne kadar ortalama 22 öğrenciye her yıl dokuz ay süre ile destek verilmiştir. İlk üç yıl 50 USD (veya YTL karşılığı) olan aylık destek dördüncü yılda 100 USD’ye (veya YTL karşılığı) çıkarılmıştır. Ayrıca tesis edilen burs bir Yüksek Öğrenim Bursu olduğu halde burs almaya yeterli koşulları sağlayan üniversite adayı lise öğrencilerimize de bu olanak sağlanmıştır. Sivil ve çağdaş toplumlarda dayanışma, birlikte yaşamanın ön koşullarından biridir. Bu nedenle gerçekten burs alma ihtiyacında olan gençlerimiz hiç bir önyargıya kapılmadan Yönetim Kurulu'muzdan burs istemelidirler. Onlar bizim evlatlarımız ve kardeşlerimizdirler. Unutmayalım ki bugün burs alma durumunda olanlar yarın birer burs veren birey durumuna gelebileceklerdir. Kesin olarak bilinmesi gereken konu, burs alan kişilerin sadece Sayın Metropolitimiz ve Yönetim Kurulu'muzdan iki üye tarafından bilinmeleridir. Öğrenci gençlerimiz toplumumuzun geleceğidir ve toplum onların üzerine inşa edilecektir. Çağımız bilgi çağıdır; bu da eğitim ve öğrenimden geçmektedir. Bu nedenle koşulları uygun olan toplum üyelerimizin öğrenci gençlerimize destek olmaları gereklidir. 3 yıl içinde burs programımıza toplam 19 kişi destek vermiştir. Kabul edilmelidir ki bu katılım toplumumuz için düşük bir orandır. Umudumuz burs verecek olanların zaman içinde çoğalmasıdır. Bu konuya ilgi duyan ve ihtiyaç sahibi öğrencilere destek sağlamak isteyenlerin Yönetim Kurulu üyelerimizden Truman Şakarer veya Kerim Güzeliş'e müracaatları rica olunur. İki yıldır inşaatı devam etmekte olan Metropolitlik Merkezi'mizin inşaatı bitmek üzeredir. 40 yılın birikimi olan istek ve ihtiyaçlar bu inşaatımızın bitmesiyle son bulacaktır. Metropolitlik makamı bundan böyle; divanhanesi, kabul salonları, toplantı ve eğitim salonları, misafir ve çalışma odaları, kütüphanesi ve yenilenmiş kilise salonuyla Süryani toplumunun İstanbul'daki gurur kaynağı olacaktır. Bu oluşumda Süryani bireylerinin maddi ve manevi yardımlarından söz etmemek mümkün değildir. Toplum bireylerimiz gerek aidatları ve gerekse bağışlarıyla bizlere destek vermişler, her zaman yanımızda olmuşlardır. Yapılan her şey onların sayesinde olmuştur. Yönetim Kurulu olarak bizleri destekleyenlere minnet ve şükran borçluyuz... Saygılarımızla, TEŞEKKÜR Merhume annemiz Vefatının ardından makamımıza gelerek baş sağlığında bulunan, bizi yalnız bırakmayan, telefon, faks, e-mail ve mektupla acımızı paylaşan, başta Saygıdeğer Kadasetli Patriğimiz Moran Mor Ignatiyos Zakka Ivas, Saygıdeğer Kadasetli Rum Patriği Bartholomeos I., Saygıdeğer Kadasetli Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II., Sayın Türkiye Musevileri Hahambaşı İshak Haleva, Sayın Metropolitlerimiz, Sayın Ermeni Katolik Metropoliti Monseigneur Hovhannes J. Tchholakian, Sayın Latin Katolik Metropoliti Louis Pelatre, Sayın Ruhanilerimiz, Sayın Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Mimar Kadir Topbaş, İstanbul Eski Valisi Sayın Kutlu Aktaş ve Eşi, Mardin Eski Valisi Sayın Temel Koçaklar, Mardin Belediye Başkanı Sayın Metin Pamukçu, Midyat Belediye Başkanı Sayın Şehmus Nasıroğlu, Bakırköy Belediye Başkanı Sayın Ateş Ünal Erzen, Bahçelievler Emniyet Müdürü Sayın Orhan Danış, 9 Eylül Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Emin Alıcı, Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanı Sayın Dr. Zeynel Abidin Erdem, Sayın Nezih Erdem beyefendiye; cemaatimize ve tüm dostlarımıza en içten teşekkürlerimizi sunarız †Metropolit Filüksinos Yusuf ÇETİN |
||||||
![]() |
![]() |