ANA SAYFA | DERGİ EKİBİ | ABRAŞİYEMİZ | WEB MASTERLAR | BİZE ULAŞIN | ARŞİV

YAZIYORUM

>> Maceralı Geçen Beş Gün - MELİSA DELİOĞLU

>> Sevgi Mesajı - ANNA MARIA KARAYORGİ

>> Gençliğe Sesleniş “Niçin Yaşıyorum?” - CORÇ KULGA

>> Doğmadan Verilmiş Hediye - NAİLE ISLANMAZ

>> Sevgi - AYDA ÖZ

>> Beni Sev... - ORHAN YAKUP ARPAK

>> Geç Olmadan... - KARİN AKDOĞAN

>> Annemden İstiyorum - CORÇ KULGA

>> Aydınlandı Dünya - KAROLİN ÇAKICI

>> Hayat Sevgiyle Başlar - KENAN ÖZŞAHO

>>> MELİSA DELİOĞLU

Maceralı Geçen Beş Gün

Çelikhanlı’aki dağ içmesine gitmek için geceden hazırlığımızı yapmaya başladık. Sabah olduğunda babam minibüsçüyü aradı ve bizi kapımızın önünden almasını söyledi. Sonra iki teyzem ve kuzenim geldiler. Eşyalarımız bayağı bir çoktu. Minibüs geldi ve annem, ablam, kuzenim, teyzelerim ve ben minibüse eşyalarımızı yerleştirip yola koyulduk. Yolda minibüse dört kişilik bir aile bindi. Kısa bir zaman sonra o aile ile konuşmaya başladık. O ailenin reisi çok komikti. Zaten adamın tipine baktığımızda gülmemiz geliyordu. Onlar duymadan kendilerine bir lakap taktık. Lakapları da “komşu”ydu. Daha yolumuz vardı. Herkes uyuklamaya başladı. Ama benim bir türlü uykum gelmiyordu. Sonra çantamdan walkmanimi çıkarıp dinlemeye başladım. Sonunda dağ içmesine vardık. Minibüsten iner inmez oranın görevlisi gelip bizden ayakbastı parası aldılar. Şehirden bir tanıdığımızı gördük, eşyalarımızı taşımaya yardımcı oldu ve eşyalarımızı taşırken oradaki insanlar bize dediler ki: “Siz evinizi mi taşıdınız?”. Haksız da değillerdi. Kalacağımız çadır çok küçüktü ve aşağısı uçurumdu.

Zor bela sığmayı başardık. Akşam oldu yemekten sonra tavuklar gibi erkenden uyuduk. Sonra ablam kalktı ve dedi ki yatağımıza iki defa akrep geldi ve gitti. Gel de şimdi uyu uyuyabilirsen. Hepimiz sabahı zor ettik. Bizi Allah korumuştu. Kahvaltı yaptıktan sonra daha güzel bir çadır bulduk ve o bir sürü eşyalarımızı taşımaya başladık. En sonunda yerleştik ve bu kadar eziyet çekmemizin nedeni olan suyun yanına gidip içmeye başladık. Sonra dağa çıkmaya başladık. Maksadımız gezip görmek. Ben de tepenin başına çıkıp dedim ki; ne kadar ilkel bir hayat ve ne kadar ilkel bir yaşam dedim. Bir nevi babamın yerini tutmuştum. O da buraya geldiğinde bunları demişti. Akşam oldu ve yan çadırdaki tanıdığımız insanların yanına gittik. Bayağı bir güldükten sonra çadırımıza geri gelip uyuduk. Sabahın erken saatlerinde teyzem dedi ki: “Kalkın dağa çıkacağız ve spor yapacağız.” ve dağa çıkıp spor yaptık. Ama çok yorulmuştum.

Kahvaltı yaptıktan sonra bol bol o suyu içtik. Sonra yine dağa tırmandık. Saçlarımızın kirlendiğini hissettik. Nerede saçlarımızı yıkayacağız diye düşünürken aşağıdaki dere geldi aklımıza. Annem ve teyzemler korktukları için gelmediler. Ben, ablam, kuzenim ve üç tane tanıdığımız kız arkadaşımızla birlikte inecektik. Yol çok inceydi ve tek tek yürümemiz gerekiyordu. Bazen yol daha da inceliyordu. Üstüne üstlük bir de yol ıslaktı. Aşağıya bakmamalıydık çünkü uçurumdu. En sonunda vardık. Ama yolda çektiğimiz bütün eziyetleri unuttuk burayı görünce. Saçlarımızı bir güzel yıkadıktan sonra o zorlu yolculuğu tekrar yaşadık ve yukarıya çıktık.

Eve dönme zamanı gelmişti. Eşyalarımızı topladık ve minibüsü beklemeye başladık. Şansımıza bir saat gecikmeli geldi. Aslında burayı az da olsa sevmiştim. Evimize vardık ve evim bana pırlanta gibi gözüktü.

>> Sayfa Başı


>>> ANNA MARIA KARAYORGİ

Sevgi Mesajı

Sevgi inecek tüm insanlara göklerden! … Bunlar bir şarkıda geçen sözler. Acaba neden gerçekle şarkılar arasında bu kadar fark var. 2006 yıl önce Tanrı insan sıfatında aramıza indi. O bizim gibi oldu. İsa Mesih en mütevazı şartlarda doğdu.

O ki bir sarayda doğması gerekirdi, o ki sıcacık yataklarda olması, doğması şerefine eğlenceler yapılması gerekirken, İsa bir ahırın içinde, samanların üstünde doğmuş. Bu da yetmezmiş gibi, daha doğmadan tüm yaşantısını bilerek doğan Allah’ın oğlu ilk anlarından zorluklarla ve ölüm tehdidiyle yaşıyordu. Ama o akşam bir yıldız vardı gökte! O kadar güzel ve parlaktı ki… Hiçbir kralın doğuşunda belirmemişti! Öyle bir yıldızdı ki büyük alimler bile bu yıldızın ne olduğunu anlatamadılar. Bütün bunlar bir rastlantı mıydı?

HAYIR!

Sanırım birçok insan, dinimizi, dinimizin kurallarını, dinimizin gerekliliklerini unutuyor ya da açıkçası umursamıyor. İnsanlar artık sevgiyi ve sevmeyi unutmuş. Artık rahatça insanlar korku ve kötülük eserleri izleyebiliyor ve uygulayabiliyor. Hem de hiç düşünmeden, hiç yüreği acımadan ve rahatsız olmadan. Bazen, farkında olmadan ya da isteyerek, hiç fark etmez, yanlış şeyler yapıyoruz.

Zavallı sevgiye ihtiyacı olan bir çocuğa yardım edeceğimize kolayca sevgiyi ve saflığı öldürebiliyoruz. Ruhsal olarak hasta ve zayıf olanlara bakmayıp, şunun bunun ne giydiğine, modaya uygun olup olmadığına, ne marka giyindiğine bakıyoruz.

Kendi halimize bakmayıp, başkalarının nasıl acımasızca öldürüldüğüne, nasıl işkence çektiğine rahatça öyle televizyonlarımızda evimizin başköşelerinde kral gibi görünen o acı ve utanç verici görüntülere şahit oluyoruz.

Bunlar o kadar “BÜYÜK KRALLAR” ki çocuklar için bile oyuncak oluyorlar. Savaş oyuncakları, silahlar, bombalar, koca koca tanklar…

Niyetim birilerinin canını sıkmak değil, insanların canını sıkmak değil fakat gönlümün ta içinden bir şey istemek…

Yolda duran bir fakire iyi bayramlar dileyin ve ona sevginizi verin. Yanınızdakine sevgiyle sarılın ve ona iyi bayramlar dileyin.

Ama “ALLAH AŞKINA” sonunda sevgi olan gerçek sevgi olan iyilik olan bir şeyler yapın.

Kınıyorum… Evet kınıyorum!

Açlıktan ölen canları değil. Televizyonlarının önünde ellerinde bir viski, bir şarap olup onları ilgilendiren tek şeyin televizyonlarının markaları ve pahalı olup olmadığını düşünenleri kınıyorum. Halimizi daha büyük ekranlarda izleyen insanları kınıyorum.

Bombaların ve silahların binlerce yiyeceğe çevrilebildiği ve binlerce hayat kurtardığı, Kraliçe Elizabeth’in valizindeki elbiselerin binlerce aşıya bedel olduğu, silahlar için harcanan paralarla yüzlerce hastane yapılabileceği, defterde yırttığımız bir sayfanın dört - beş damla süte bedel olduğu, bunlara da muhtaç olan kişilerin bulunduğu umurumuzda bile değil! Hepimiz bunları umursamadan yaşıyoruz ve bir tek kendimizi düşünüyoruz hatta bazen halimize şükretmesini unutup daha fazlasını daha fazlasını ve daha fazlasını istiyoruz…

Ama artık LÜTFEN!

Biz şehirliler, biz doymuşlar, biz çalışkanlar,

biz bilginler biraz daha hassas olalım.

Biraz da insanca yaşayıp insanca düşünelim. Savaş yapmayı bırakıp biraz yardım yapalım.

Biraz daha “GERÇEKÇİ”!

Biraz daha “ÇABA”!

Biraz daha “SEVGİ”!

En önemlisi de bu. Biraz daha “SEVGİ”…

Hayatımızın tek amacı bu olmalı “SEVGİ”.

Biraz daha insanca yaşamak, biraz daha mutlu, huzur içinde yaşamak için.

Biraz daha “SEVGİ” !!!

>> Sayfa Başı


>>> CORÇ KULGA

Gençliğe Sesleniş “Niçin Yaşıyorum?”

Söyle Tolstoy sen Tanrı’nın ilkelerine göre yaşıyor musun?

Sevgili genç kardeşlerim, size yazmak ihtiyacını duyduğum için kalemi elime alıp yazıyorum.

Yazının başlığına bakıp da yazar Tolstoy’un bu işle ne ilgisi var demeyin. Geçenlerde ünlü yazarın bir kitabını okudum da, esinlendim ve bunu sizinle paylaşmaya karar verdim.

L. Tolstoy’u tanır mısınız bilmem, ama onunla ilgili birazcık bilgi aktarmak istiyorum.

Rusya’nın en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Lev Tolstoy ayrı ayrı zamanlarda yayınlanan birçok eserinde zenginlikten, aşırı tutkulardan uzak, sade Hıristiyan’ca bir hayatı savunur. Yaşamının çeşitli sanat ve fikir çalışmalarıyla dolu en buhranlı, en ilgi çekici devri eğitim sorunları üzerindeki uğraşları artık bu büyük yazarı kandırmaz, tatmin etmez olmuştur. Hayatını yeni yeni bir temel üstüne kurmak, bu temeli yalnız kendi milletine değil, tüm insanlığa bir hayat görüşü,

BİR KURTULUŞ YOLU olarak belletmek sevdasına kapılmıştır. Bu sevdanın adı da saf ve temiz bir Hıristiyanlıktır. Onun bu gidişatı birçok dostlarını, yakınlarını kaygıya düşürmüştür.

Fakat Tolstoy’un yegâne düşüncesi de “İNSAN RUHUNUN KURTULUŞU”, insanlar arasındaki eşitsizlik ve kültürce geri kalmış geniş yığınlarının kaderi olmuştur.

Büyük yazarın bu sorudan oluşan cümlelerini hayatımızda kendimize sormamız gerektiği için cevaplarını arama ihtiyacımız kaçınılmazdır.

İşte bu sorular şöyle;

1- Niçin yaşıyorum?

2- Varlığımın ve her insanın varlığının ne gibi bir sebebi vardır?

3- Başkalarının hayatının ne gibi bir amacı vardır?

4- İçimdeki iyilik ve kötülük duyguları arasındaki bu ikilem ne demektir? Bunun sebebi nedir?

5- Nasıl yaşamalıyım?

6- Ölüm nedir? Kendimi nasıl kurtarabilirim?

Ama en önemlisi sevgili gençler, yazının başlığındaki ibareye dikkatinizi çekmek isterim. Çünkü Lev Tolstoy gibi önemli bir şahsiyetin her gün açtığı defterinde daima bu iç sızlatıcı satırlar gözlerinin önünde mevcut olmuştur.

Evet, sevgili kardeşlerim, acaba biz de Tanrı’nın ilkelerine göre yaşıyor muyuz diye Tolstoy gibi kendi kendimize soruyor muyuz?

Hayatımızın bir anlam kazanması için ne yapmalıyız?

Bir bireyin, bir ailenin ve bir toplumun yeryüzünde saygın bir yeri olmasının yegâne sebeplerinden biri de genç dimağlarının kültür farklılığıdır.

Onun için siz bizim özgüvenimiz, kalemiz, kalkanımız ve hisarımızsınız.

Ne için yaşıyoruz?

Bizi yaratan, size can veren, bize sonsuz yaşamı bağışlayan günahlarımız için haçlanan Kurtarıcımız Mesih İsa için yaşıyor muyuz? Hayatımızın anlamlı olması için ona yüreğinizin kapısını açmayı hiç düşündüğünüz oldu mu? Lütfen düşünün can kardeşlerim.

Resul Pavlus şöyle der: "Benim için yaşamak Mesih, ölüm ise kurtuluştur."

Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bu misafirlikte dünyanın kaygıları hiçbir zaman sizi aldatmasın. Çünkü benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlikler, sarhoşluk, çılgın eğlenceler vb. şeylerdir.

Böyle davrananlar Tanrı’nın egemenliğini miras alamayacaklardır. Mesih’in ürünü ise sevgi, sevinç, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Mesih’e ait olanlar, benliği tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir.” (Galatyalılar 5:19 - 24)

Sonuç olarak hepimiz her zaman kendimize bunu sormalı ve yaşantımızı Mesih İsa’ya yönlendirmeliyiz.

Niçin yaşıyorum? Mesih İsa için, âmin.

Diğer sorularda buluşmak dileğiyle...

>> Sayfa Başı


>>> NAİLE ISLANMAZ

Doğmadan Verilmiş Hediye

Dünyanın nimetlerinden faydalanmak için bugüne kadar ne yaptınız?

Ya da asıl soru sizin için: dünyanın en büyük nimeti veya vazgeçilmezi ne? Tatil mi? Eğlence mi? Gezmek mi?

İşin aslı bu yazıyı okuyacak olan çoğu insanın yukarıdaki sorulara cevabı PARA! Ya da - akla ilk gelecek cevabı - para olacaktır. Ne yazık ki insanların çoğu parasız hiç bir şey yapamayacaklarını, hatta nefes alınamayacağını zannediyor. Peki ya iyi niyet, hoşgörü, güler yüz nerede kaldı?

Elimizdeki ekmeği muhtaç biriyle paylaşmak, karşınızdaki insana çıkarınızın ne olacağını düşünmeden bir tebessüm etmek inanın zor değil. Fazlada bir para harcanması da gerekmiyor. Kendi adıma konuşayım, benim için dünyanın en büyük nimeti ve vazgeçilmezi RABBİM İSA MESİH ve benim ona bağlı olmam. Bence bu bize daha doğmadan verilmiş en büyük nimet, en büyük hazine. Bunun farkında olup sahip çıkmamız, yitirmememiz lazım. Tabi ki insanın ömür denen yaşam dilimini geçirebilmesi için paraya ihtiyacı vardır ama parayı kazanayım derken, kendinizden ödün vermeyin. Ailenize, çevrenize ve en önemlisi kilisenize zaman ayırmayı unutmayın. Düşünsenize; dünyanın en masum varlığı olan bir bebeğe para verip mutlu edemez, onu gülümsetemezsiniz. Ona çıkarsız gülümseyin, sarılıp öpmeyi deneyin. O zaman yüzündeki mutluluğa dikkat edin.

İŞTE BUNUN FİYATI YOK!

Hayat denen dönemeçte çalışıp kazanayım derken, elinizdeki güzellikleri ve değerleri kaybetmemek için dikkat edin. Kilisemizin ve öğrettiklerinin kıymetini bilelim.

Yüreğinize onun sözlerini ve iyi niyetini ekin. Hasat vakti gelince kazandığınızın, parayla alınamayacak kadar büyük olduğunu göreceksiniz.

>> Sayfa Başı


>>> AYDA ÖZ

Sevgi

Sevgi Babı aklıma gelince bütün kızgınlıklarım geçiyor. Korintoslulara 1. Mektup’un 13. Babı hemen aklıma geliyor. Mesih’in bize olan sevgisi değil mi tüm kötülüklerden bizi koruyan ve sevgiyi bize öneren. Sevdiklerimizin ve sevildiğimizin kıymetini bilelim. Bizi sevenlerin sevgisini reddetmeden evvel bu değeri çok iyi görelim. Biz gençler Seyidnemizin bize devamlı söylediği birlik beraberliğimizi bölmeyelim, bozmayalım. Annelerimiz, babalarımız bize destek çıksınlar ve aramıza yabancı sevgiyi almak gafletinden uzak durmamız gerektiğini hep hatırlayalım. Sevgili cemaatimizin kıymetli kardeşleri, lütfen birbirini seven genç arkadaşlarımıza yardımcı olalım.

Maddeyi değil ruhu ön plana çıkaralım. Rızk birdir iki olmaz. Sevgi bereketi getirecektir. Büyüklerimizde hep zorluklara mücadele edip bir yere varmadılar mı? El uzatalım karşılıksız sevelim, Mesih’in bize önerdiği gibi iyiliklerimizi gizli yapalım. Bir elin verdiğini diğeri görmesin. Kutsal kilisemize gelirken üstümüzü değil ruhumuzu güzel ve zengin getirelim. ALLAH hepinizin beraberinde olsun, yüreğinizden sevgi eksik olmasın…

>> Sayfa Başı


>>> ORHAN YAKUP ARPAK

Beni Sev...

Hayatın ne olduğunu anla evladım.

Anla ve beni öyle sev.

Tıpkı benim seni sevdiğim gibi.

Fedakârca sev.

Sana bağırıp çağırdığım,

Kim bilir kime kızıp da

Hırsımı senden çıkardığım zamanlarda bile sev.

Uykularımı bölüp inga inga ağladığın o geceler boyunca

Seni sevdiğim gibi sev.

Eğer unutursam bir gün hastanede seni beklediğim o anı,

O sevincimi o heyecanı unutup da sana tahammül edemeyip kızarsam

Bana hatırlat ve yüzüme vur

BABA demen için sana yalvarışlarımı.

Eğer bir gün ne var gülecek bu kadar deyip de

Susturmaya çalışırsam gülüşünü

Bana bu günleri,

Bir gülüşün için yaptığım saçmalıkları hatırlat.

Ben sen doğmadan öncede sevdim seni.

Hatta annenle bile tanışmadan önce.

Hep hayal ederdim seni "bir oğlum olursa neye benzer" diye.

Teşekkürler oğlum beni hayal kırıklığına uğratmadın.

Gerçi uğratsan bile severdim seni.

Sen de beni sev.

Seni sevdiğim gibi

En sevilmeyecek anlarda bile sev.

Nasıl ki ben sen olmadığın zamanlarda da sevdim seni.

Sen de beni sev.

Yanında olmadığım zamanlarda da

Hatta seni erken bırakıp gidersem bile

Tıpkı benim gibi okuldan, işten, karşılanamasan da sev babanı.

En ihtiyacın olduğu anlarda yanında olamasam da

Seni kışlana götüremezsem de,

Ziyaretçi parkında sana annenin yaptığı ve "askerde nerden bulacak götür işte eline mi yapışır" dediği börekleri getiremezsem de sev.

Döndüğün zaman "aslan oğlum askerden dönmüş" diye ziyafet veremesem de

Sevdiğin kızı sana istemeye gidemesem de sev

En sevdiğin gömleği sever gibi sev beni.

Onun gibi seni kucaklamama izin ver.

Ta ki ölüm senin hayatını izlememe izin vermeyene kadar,

Yanında olmama izin ver.

Ondan sonra zaten bir başınasın.

Sadece bu zamanlarda değil,

Elinin sesinin ulaştığı günlerde değil,

Benim seni sevdiğim kadar değil,

Bir bayram sabahı mezarımın başında

Kendi oğlunla yumurta tokuştururken de sev.

Bulutsuz gökyüzünde olan yıldızların yağmurlu ve sisli havalarda da orada olduğunu bil.

Bil de öyle sev beni.

Benim babamı sevdiğim gibi sev.

Babamı özlediğim gibi özle.

Ve onu unutmadığım gibi unutma.

Beni sev oğlum. “Eğer”lerle “Çünkü”lerle değil “Rağmen”lerle sev..

>> Sayfa Başı


>>> KARİN AKDOĞAN

Geç Olmadan...

Herşeyin değerini onu kaybettikten sonra anlarız. Ama çok geç olur. Onu geri getiremeyiz artık. Yaşam bir nefes kadar kısayken kırmamalı, yarın o kişinin yüzünü görmeyecek olma ihtimalini düşünerek hareket etmeli, konuşmalıyız. Kin, nefret, küskünlük... Bunların hepsi bir anlık tepki belki de. Fakat vicdan azabı bir ömür... Ki biz örnek bir toplumuz. Herkes tarafından parmakla gösterilen bir cemaat. Bu kısa hayatın kimsenin kalbini kırmaya değmediğini anlamalı.

>> Sayfa Başı


>>> CORÇ KULGA

Annemden İstiyorum

Rahminde taşımaya başladın mı

Değer yargılarımı da

Yüklenmeni istiyorum

Benim kim olduğumu

Niçin beni taşıdığını öğrenmek istiyorum

Gece gündüz demeden

Yatmadan dinlenmeden

Aç susuz bırakmadan

Bıkmadan usanmadan

Nasıl dayandığını

Öğrenmek istiyorum

Açınca yaşama gözlerimi

Hayretler içinde kalıyorum

Bana sarılışını, melek gibi bakışını

Öğrenmek istiyorum

Çocukluk yaşantımda

Hep eziyet ediyorum

Merhametle karşılıyorsun

İşte buna şaşıyorum

Anlamaya başlayınca

Ellerimden tut diyorum

Yaradan’ın varlığını

Kilisemde öğrenmek istiyorum

Letafet ve güzelliğin

Boş şeyler olduğunu

Asıl zenginliğinde

Yürekte şekillendiğini

Dimağıma kazımanı istiyorum

Merhamet sabır ve şefkatle

Beni giydir diyorum

Silah yerine sevgiyi

Taşıttır istiyorum

Tüm isteklerimin ağırlığı

Bir gram bile gelmez

Sence biliyorum

Mesih İsa’nın yanı başında olmasını

Çam sakızı çoban armağanı

Canı gönülden istiyorum

>> Sayfa Başı


>>> KAROLİN ÇAKICI

Aydınlandı Dünya

Karanlıklar içinde gördüm seni

Çok farklı göründün bana

Gözlerinin parlaklığı

Karanlıklar içinde bir ses,

Sıcak bir nefes hissettim

Kalbimde önceden duymadığım

Kıpırtılar oldu birden

Öleceğimi sandım

İçimden bir ses git konuş dedi onunla

Zorlukla atıp adımlarımı

Usulca sokuldum yanına

Elimi uzatıp omzuna;

“merhaba” dedim sana

Yüzünü birden dönünce

Duygularım tuz - buz oldu

Hayallerim söndü

Parlayan o gözler yaşla baktı bana

Sesin titriyordu konuşamıyordun

Neydi seni bu hale getiren, kimdi?

Gözlerin bana öyle bir baktı ki

Sandım ki suçlu benim

O an yerin dibine geçtim

Tam arkamı dönüp gidecektim

Dur dedin bana

Ve gelip sarıldın ya

İşte o zaman karanlıklar dağıldı

Aydınlandı dünya...

>> Sayfa Başı


>>> KENAN ÖZŞAHO

Hayat Sevgiyle Başlar

Ateş yüreklerde yanmasın,

Buzlar kutuplarda çözülmesin,

Sevgi insanı terk etmesin;

Çünkü hayat sevgiyle başlar.

Mutlu; mutluyuz biz hepimiz,

Sevgi dolu kalbimiz,

Rab İsa rehberimiz;

Çünkü hayat sevgiyle başlar.

>> Sayfa Başı