ANA SAYFA | DERGİ EKİBİ | ABRAŞİYEMİZ | WEB MASTERLAR | BİZE ULAŞIN | ARŞİV

İÇİMİZDEN

>>> Bahar Naşifoğlu

Bayan Eli

Cemaatin yaptığı her organizasyonda elinden düşürmediği fotoğraf makinesi, güler yüzü ve tatlı sohbetiyle katılan Bayan Elly ailesini, evliliğini, Süryanilerle nasıl böyle sıcak bir ilişkiye başladığını bizlere anlatıyor… 

icimizden01.jpg

31 Temmuz 1950 yılında Zeynep Kamil’de doğan Bayan Elly 15 yaşına kadar Üsküdar’da yaşamış. Anne ve babası İstanbullu Rumlardan olup hiç Yunanistan’a gitmemişler. Bayan Elly 22 yaşına geldiğinde annesini, 30 yaşına geldiğinde de babasını kaybetmiş. 2 sene yalnız yaşadıktan sonra hayatın yalnız geçmeyeceğini anlayan Bayan Elly 32 yaşında görücü usulüyle bir Ermeni fotoğrafçısıyla evlenmiş.

Eşinin Süryanilerle tanışması nerden kaynaklanıyor diye sorduğumuzda bize hikayelerini anlatıyor:

‘’Eşim Saint Joseph’e fotoğrafçı olarak gitmek istiyordu. Ama buraya girebilmek için bir meblağ ödemesi lazımdı, fakat durumumuz müsait olmadığı için oraya giremezdi. Bu dönemde Sait Hiçbezmez ve Cemil Tahincioğlu’nun düzenledikleri bir yemekte eşim fotoğrafçılık yaptı. Eşimle aramızda 12 yaş fark vardı ve onun bazı sağlık problemleri olduğunu öğrendim. Zaten evlendikten 9 ay sonra eşim kalp krizi geçirdi. Daha sonra tekrar bir kalp krizi geçirdi. Ama en önemlisi fotoğraf makinesi çalındı ve eşimin yeni fotoğraf makinesi cemaatin katkılarıyla alındı. Bu sayede Süryanilerin ne kadar iyi insanlar olduklarını anlamaya başladık.’’

Kendisinin evlendiği zaman fotoğrafçılığa merakı olmadığını söyleyen Bayan Elly eşinin hiçbir zaman elini fotoğraf makinesine değdirmediğini söylüyor.

“Bir gece arkadaşlarımızdan eve döndüğümüzde eşim rahatsızlandı. Ben kalp krizi geçirdiğini zannederek hemen ambulans çağırdım. Fakat onu kurtaramadık. Daha sonradan kalp krizi geçirmediğini, ölüm nedeninin ciğerlerindeki bir rahatsızlıktan olduğunu öğrendim. Perşembe günü vefat etmişti, ben Pazar günü kalkıp kiliseye gittim. Kilisede fotoğrafçılık işini benim devralmam gerektiğini söylediler. Oysa ki ben elime fotoğraf makinesini bir kez bile almamıştım.”

icimizden02.jpg

Bayan Elly; ilk önce, kocasının vefatıyla yanında kalmaya başladığı arkadaşının fotoğraf makinesiyle pratik yapmış. Ama çok kötü fotoğraf çekiyormuş. Kilisede gerçekten iyi fotoğraflar çekebilmek için halk eğitim merkezine yazılmış ve kursu zorlanarak olsa da bitirmiş. O dönem Bayan Elly’ye bir Ermeni okulundan da fotoğraf çekmesi için teklif gelmişti. Fakat Bayan Elly onlara kendisini Süryanilerin yetiştirdiğini, aynı anda iki taraftan birini tercih etmesi gerekirse, bunun Süryaniler olacağını onlara kesin bir dille söylemiş. O dönem Bayan Elly maddi durumu müsait olmadığı için eve hiçbir şey yapamamış. Tahincioğlu’nun kızı Sevil’in açtığı güzellik salonunda çalışmaya başlayan Bayan Elly, işe başlayışını şöyle özetliyor:

Cemil Bey (Tahicioğlu) bana dedi ki ‘’ Bakın Bayan Elly biz size her zaman balık yedirebiliriz, ama bu balığı sizin tutmanız lazım. Ancak o zaman daha lezzetli olur.”

Cemil Tahincioğlu’nun bu sözünden çok etkilenen Bayan Elly, güzellik salonunda çalışmadığı zamanlar, yani Pazar günleri fotoğrafçılığa devam ediyormuş.

“Salonda çalışarak fotoğraf makinemin ödemelerini çıkartıyordum. Çünkü o zamanlar her şey peşin paraylaydı ve benim paraya ihtiyacım vardı. Ancak güzellik salonu benim için sıcak bir yuvaydı. Kendimi oraya öyle kaptırmıştım ki kendi evimi ihmal etmeye başladım. Bazen eve geldiğimde camları kırık buluyordum bazen de kapıyı kırık görüyordum. Kocamdan kalan hiçbir şeyim yoktu, sadece ailemden kalan dükkandan cüzi bir kira gelirim vardı. Bu nedenle de fotoğraf işine ağırlık vermiştim. Evimin karşısındaki St. Joseph Lisesi’nin kooperatifi sonradan öğrendiğim kadarıyla evimi gözlerine kestirmiş ve bir akşam çöp evi diye ihbar etmişler. O gece tıpkı her gece yaptığım gibi, dua için gittiğim St. Joseph Lisesi’nin bahçesindeki Meryem Ana heykelinin önünde dua edip evime döndüğümde kapıda belediye çalışanlarıyla karşılaştım. Evimin kapısını kırmaya çalışıyorlardı. Yalnız ve kimsesiz olduğum için beni korkutmak istiyorlardı. Hemen Sait Ağabey’i (Susin) ve Truman Ağabey’i (Şakarer) aradım. Onlar da Kadıköy Belediye Başkanını arayarak, o evin Süryani Cemaati’nden birine ait olduğunu söylediler. İşte o dönem civardaki arkadaşlarım benim yıllardır unutamadığım ve asla da unutamayacağım bir cümle kurdular:

Biz seni yalnız bilirdik ama arkanda koskoca bir İstanbul varmış. Daha sonradan öğrendim ki lisenin kooperatifi evimi lokal yapmak istiyormuş.”

Yaşadıkları bununla da bitmeyen Bayan Elly fırtınalı bir günde bambaşka bir sorunla karşılaşmış: Evinin çatısından bir tuğla komşunun arabasının üzerine düşerek ona hasar vermiş. Yine cemaatten bazı insanların yardımıyla arabanın tamir masrafları karşılanmış. Bu olaydan sonra Bayan Elly çatı ve camları tahta paravanlarla kapatmış. Geç saatlere kadar ısınmak amacıyla Saint Joseph’in güvenliğinde oturuyor ve eve sadece uyumak için giriyordu. Bayan Elly bu olaydan sonra tanıdık birisini bulup dış cephesini yaptırmaya başlamış.

Aslında Bayan Elly’nin evini kiliseye bağışlama fikri, tuğlanın arabanın üzerine uçmasıyla başlamıştı. Çünkü artık evin yükü ona ağır geliyordu. Zaten kazandığı ekmeği de Süryani Cemaati’ne borçlu olduğunu düşünüyordu. Ona göre; tıpkı kedilerin yavrularını ensesinden tutup taşıması gibi Süryaniler de onu her zaman kolladı. Cephe yapımı sırasında meydana gelen hırsızlık, tehdit vs. gibi sorunlar Bayan Elly’nin son noktayı koymasına da neden olmuştu. Bayan Elly en son demir kapının kırılmasıyla direk telefon açıp evinin tapusunu kiliseye vereceğini söylemiş.

3 Ekim 2004 gününden itibaren Moda Kilisesi’nde kalmaya başlayan Bayan Elly’nin hayatı Saygıdeğer Metropolitimiz Mor Filüksinos Yusuf Çetin‘den gelen bir teklifle yeniden şekillendi. Saygıdeğer Metropolitimiz Bayan Elly’yi yıllar önce kaybolan Yusuf Uçkan’ın evine yerleştirmek istiyordu. Ama evin temizlenip yeniden elden geçirilmesi gerekiyordu. Yönetim kurulu üyelerinden Aynur Mağzelcioğlu’nun yardımlarıyla ev tekrar eski sıcaklığına kavuştu ve 15 Nisan 2005’te Bayan Elly yeni evine taşındı. Bayan Elly sonunda salonlarda uyumaktan kurtulup sıcak bir eve tekrar adım atmış oldu.

icimizden04.jpg

Bayan Elly o günkü duygularını gözleri dolarak bize şöyle ifade ediyor:

Ben safkan Rum bir anadan doğdum ve eşim Ermeni’ydi. Her iki cemaate de girdim. Ama kocam Saygıdeğer Metropolitimize hayrandı. Eşimin ölümüyle birlikte ailesinden hiçbir destek almadım, tüm maddi ve manevi desteği Süryani Cemaati’nden gördüm. Bir değil on tane evim de olsa hepsi bu cemaate feda olsun. Ama benim evimi kiliseye vermemin en büyük sebebi medrese çocuklarına katkı sağlamaktır. Ben kendimi tamamen Süryani hissediyorum.“

Son olarak Bayan Elly’ye zamanının çoğunu gençler ve çocuklarla geçirmesinin özel bir nedeni var mı diye sorduğumuzda ‘’Ben çok iyi bir çocukluk geçirdim, özel şoförlerle okula gönderilirdim. Süryani gençlerini bana benzetiyorum. Ferah ve lüks yaşamaları çok hoşuma gidiyor ve daha üst seviyelere çıkmalarını istiyorum. Medrese çocukları ve gençlere hizmet etmek bana inanılmaz bir mutluluk veriyor. Her birini kendi çocuğum olarak görüyorum.’’ diye cevaplandırıyor.